Rüya

Gözlerimi açtığımda saat sabahın altısıydı. Geceleri yatmadan önce, üşenerek kurmaya mecbur olduğum boğuk sesli, her tarafı çizikler içinde olan emektar alarmımın görevini yapmasına daha yarım saat vardı. Çok kırıp döktüm kendisini ama yine de bana mısın demedi. Beni terk edemezdi nede olsa. O yüzden rahattım. Tatlı uykuma devam edeceğim sırada bugünün hafta sonu olduğu aklıma geldi.Öyle bir geldi ki zorla tutuluyormuşum da zincirlerimi kırmışçasına, yattığım yeri hiç beğenmemişçesine fırladım yataktan. Hiç arkama bakmadan sıcacık yatağımı yüzüstü bıraktım. İhtiyacım yoktu bugün ona ve tatlı uykuma. Yatağın dili olsa da konuşsa hoş karşılamazdı bu hareketimi. Bana iki çift laf ederdi bu konuda. Alışmıştı bir kere bana. Her sabah ondan kopamayışlarıma şahitti. Benden böyle bir ayrılış hiç beklemezdi. Henüz afyonum patlamadığı için yüzüm değil ama beynimin içi gülmeye başlamıştı. Bugün benim günümdü. Her zaman yaptığım gibi güne yüzümü yıkayarak başladım. Suyun, yüzüme her temas edişinde yüz hatlarımı oluşturan tüm organlarım güne ayıyorlardı. Yüzümün de gülmeye başladığını, köşeleri çatlamış, eski mi eski, duvarda zar zor asılı kalma mücadelesi veren aynamla saniyelik bakışmamızda fark ettim. Ne zamandır odama kapanıp kendimle baş başa vakit geçirmek istiyordum. Rahat pijamalarımın içinde, müzik eşliğinde kahvemi yudumlarken elime aldığım kitabımın sayfalarını her çevirdiğimde çıkan kağıt sesleri, dinlediğim müzikle adete düet yapıyorlar. Kahvemden bir yudum alırken ki burnuma gelen koku ile kitabın kokusu, camımdan içeri giren oksijenle eşi benzeri olmayan bir koku yayıyorlar odama. Derin bir nefesle içime çekiyorum. Okuduğum, yazdığım, düşündüğüm, hayaller kurduğum yer. Beni sarıp sarmalayan dört duvar da bir resim sergisi gibi. Vangoh'un meşhur tabloları yıldızlı gece ve oda. Edvard Munch'un meşhur tablosu olan çığlık. Kitaplarımı muhafaza eden bir muhafız edasıyla dimdik ayakta duran, nevhi şahsına münhasır kitaplığım. Kitaplarım, benim hafızam. Hayatımı yaşarken sorunlarımda yardımcı olan danışmanlarım. Bana hayatı öğreten öğretmenlerim. Zor anlarımda beni teskin eden arkadaşlarım. Dünyaya açılan kapılarım. Düşüncelerimi, yazdıklarımı kalıcı hale getirmemi sağlayan, kalemlerim, kağıtlarım ve tüm yüklerimi omuzlayan masam. Hepsi birer fabrika işçisi gibi odamda el birliğiyle çalışıyoruz. Ben hoş vakit geçirirken onlar da varoluş amaçlarını yerine getiriyorlar. Kendi yarattığım ütopyamda vakit geçirmenin bana iyi geldiğini anladıktan sonra sık sık fırsat kollamaya başladım. Davetlere gitmemek için türlü bahaneler, yapılan planları ertelemeler derken artık tüm bunlara ihtiyaç duymadan açık açık söyler olmuştum. Tek başıma kalmak istiyorum! Bu duruma alışamayan arkadaşlarım, yakın çevrem benim için endişelenmeye başlamışlardı. Ne yapıyordum tek başıma onlar için yalnızca bir odadan ibaret olan bu dört duvarın içinde saatlerce? Hafta sonunu, dışarlarda eğlenerek arkadaşlarınla bir arada geçirmek varken bir odaya neden kendimi mahkum ettiğimi kendi içlerinde tartışırlarken bir psikoloğa görünmem gerektiğini mırıldanmaya başlamışlardı. Çünkü ben artık onlar için alışılmadık bir örnektim. Öyle korkunç bir şey geliyordu ki onlara tek başına olmak hiç cesaretleri yoktu buna. Bu olsa olsa tedavi edilmesi gereken bir şeydi onlar için. Birden sarsıldım ve başımı kaldırdığımda arkadaşımın yüzüyle karşılaşınca bir an için panikledim. Bugün hafta sonu değil mi senin ne işin var burda dedim. Anlamsız bir ifadeyle yüzüme baktı. İyi misin neyin var senin? Neyim varmış? Bugün pazartesi ve mesai birazdan başlıyor unuttun mu? Etrafıma göz atınca iş yerinin terasında olduğumu, içimin geçip uyuyakaldığımı fark ettim. Buraya ne ara geldiğimin bile farkında değildim. Sanki hafızam silinmiş gibiydi. Sanırım az önce bir rüyanın içerisindeydim. Hafta sonu için de planımızın hazır olduğundan bahsetti. Çok güzel bir kafe keşfetmişler, oraya gidecekmişiz. Ben size yalnız kalmak istediğimi söylememişmiydim? Nasıl yani der gibi yüzüme baktı. Hâla ânın farkına varabilmiş değildim. Benden bir cevap alamayınca hafta sonu planını sakın unutmamam gerektiğini de ekledi. Haydi ben iniyorum geç kalma diyerek ayrıldı yanımdan. Henüz merdivenlerden inmeyi bitirmemiş olabileceğini düşündüğüm kadar kısa bir duraklamadan sonra yerimden kalktım ve arkasından onu takip ettim.  Yorucu bir çalışmanın  ardından, mesai bitmişti ve eve doğru  yola çıktım. Yol boyunca bu sabah gördüğüm rüyayı hatırlamaya çalışırken bir yandan da bilinç altımda biriktirdiklerimin rüyalar aracılığıyla ortaya çıktıklarına dair okuduğum bir kitap düştü aklıma. Doğruymuş. Bu sabah bunu ilk defa deneyimlemiştim. Uykumu bile en tatlı yerinde terk edip kendime iyi gelen şeyleri yapmak için yataktan fırlayışım geldi gözümün önüne. İnsan, bir işi severek yaparsa en tatlı uyku bile ona zehir olur demekki. Bir an önce uyanmak o şeyin başına geçmek ister. Bağımlı olduğumuz şeylere bakarak aslında hayatımızda eksik olan bazı şeylerden dolayı bu bağımlılıkları geliştiriyor olduğumuzu fark ediyorum. Terk edilmekten korktuğum için istemediğim yerlere gidiyor, sevmediğim şeyleri yapıyorum. Hiçbir planı ertelemiyor, her davete gidiyorum. Sosyal çark, tüm tutkuları, arzuları, istekleri, zamanını nasıl geçireceğini kendi şekillendirdiği hâliyle yaşamana izin veriyor. Bu çarkın içinde dönmeye o kadar alışmışım ki dışına çıkmaya çalıştığımda neler olabileceğini bilinç altım rüyamda bana gösteriyordu adeta. Alarmımı kırıp döküyorum, çünkü beni terk edemezsin diyorum. Aynını, beni terk edebilecek birine yapamıyorum. Arkadaşlarımın, yakın çevremin, kafamda kurduğum ve gerçekte de yaşanabilen olası söylemlerine maruz kalıyorum. Sonra, onlara kendimce cevaplar veriyorum. Tüm bunları aklımdan geçirirken her akşam çekilmez bulduğum yolun nasıl bittiğini anlamadan eve varmıştım. Ellerimi yıkadıktan sonra pijamalarımı giydim. Odama girdiğimde hiç yorulmamış gibiydim. Kitaplığımdan daha önce okumuş olduğum bilinç altı, rüyalar ile ilgili olan kitabı alıp çalışma masamın başına geçtim. Kendime dair, kitaplardan öğreneceğim daha çok şey var. Bunun bilincinde olarak elime kalemimi aldım ve her satırın altını çizerek, notlar alarak okumaya başladım...

12 Yorumlar

  1. işyeri terasında uyuklayıp rüya görmek tatlı olmalı :)

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir öyküydü, insanın kafası çok şeyle dolu, karışanlar da hiç bitmiyor. En iyisi içimizden geleni yapmak. :)

    YanıtlaSil
  3. Elinize sağlık , çok güzeldi.

    YanıtlaSil
  4. Öyküyü çok sevdim, karmaşıklığı ne güzel anlatmışsınız:))) Rüyalar bambaşka şeyler söylüyor insana:) Kaleminize sağlık:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler:) bazı rüyaları önemsemek gerekiyor diye düşünüyorum:)

      Sil
  5. rüyalar kendimizle ilgili ipuçları veriyorlar...güzeldi, emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  6. Kahve ve kitap kokusu, güne başlarken mutluluk verir:)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski