Hâl



Gece hayli sessizdi. Duyduğu tek ses, odadaki saatin sesiydi. Akrep, on iki rakamının, yelkovan ise altı rakamının üzerinde duruyordu. Birden aklına bir şey takıldı. Dilinin ucundaydı ama bir türlü kelimelere dökemiyordu. Hatırlamaya çalıştıkça bir huzursuzluk kaplıyordu içini. Nereden gelmişti şimdi durduk yere aklına, ne olduğunu bile bilmediği o şey, hiçbir fikri yoktu. Neredeyse aklını kaçıracak gibi oldu. Başı ağrımaya başladı. Zihnini, hatırlamaya zorladıkça bu durum, başının ağrısının daha da şiddetlenmesiyle sonuçlanıyor, hatırlaması da aynı şiddetle zorlaşıyordu. Sanki, o şeyi şimdi hatırlayamazsa çok önemli bir şeyden mahrum kalacakmış gibi hissetmeye başladı. Bu, onu daha da kaygılandırdı. Baş ağrısının yanına birde kaygı eklenmişti. Ne oluyordu? O kadar çok kovalıyordu ki aklına takılan o şeyi, o da aynı çoklukla karşılık veriyor ve kovalandıkça kaçıyor, kendisini hatırlamaması için zihninin kıvrımlarında saklanıyordu. Kendisine ne olduğunu anlamaya çalışıyor, o şeyi hatırlayamamasının, kendisinde bu denli değişim yaratmasına anlam veremiyordu. Zihni, şimdi de bununla meşgul olmaya başlamıştı. Kaygısı, yerini meraka bırakmaya başladı. Kaygı, merak, endişe, huzursuzluk. Ne kadar duygu varsa yaşıyordu sanki. Neden böyle olmuştu? Neydi bu kadar önemli sandığı ama hatırlayamadığı şey? Cevap bulamadıkça daha da sıkışmış hissediyordu kendini. Ya hayatında çok önemli olan bir şeyse bu hatırlamaya çalıştığı? Ya da zihni kendine bir oyun oynuyorsa sadece. Sürekli bunları geçiriyordu aklından. Biraz olsun kendini rahatlatmak için önemli olsaydı kesin hatırlardım, diyordu kendi kendine. Ne yapıyorken gelmişti aklına hatırlamaya çalışıp bir türlü hatırlayamadığı o şey? Bu seferde bunu düşünmeye başladı. Mutlaka bir şey bir çağrışım yapmış olmalıydı zihninde ve arkalarda kalan o şey bir anda kendini hatırlatır olmuştu ama henüz göstermemişti kendini. Kelimelere dökemiyordu onu. Yeniden gözünün önünden o âna dair zihninde olan biten ne varsa hepsi geçmeye başladı. Bu, o denli hızlı oluyordu ki arada bir başı dönecek gibi oluyor, midesinin bulandığını hissediyordu. O şeyi hatırlayamamasının kendinde yarattığı değişim farklı şekillerde devam ediyordu. Aklından şüphe eder gibi oldu. Oturduğu sandalyesinden ayağa kalktı. Camın önüne doğru ağır adımlarla ilerledi. Perdeyi aralayıp bir süre dışarıya göz gezdirdi. Bir anlığına gözü, cama yansıyan yüzünün gölgesine takıldı. Bir süre kendini izledi. İçini kaplayan huzursuzluk, adeta dile gelmişçesine bir şeyleri gün yüzüne çıkarmaya başlıyor gibiydi. İç sesi, sanki yüzünün gölgesi olmuş, onunla konuşmaya başlamıştı. Hatırlamaya çalıştığı o şey aslında kendine verdiği ve yerine getiremediği sözler, bu sözleri ertelerken ki söylediği yalanlardı. Bu yalanlara, kendini o kadar çok inandırmıştı ki kendine verdiği sözler, zihninin en dip köşelerine gömülmüştü. Oradan çıkmaları, yaşadığı huzursuzluk hali sayesindeydi. Hayatında önemli gördüğü, mahrum kalmaktan korktuğu neredeyse hiçbir şey yoktu. Öyle sandığı şeyler vardı tabii ama bunlar sadece hayallerindeydi. Olduğu kişiyle olmak istediği kişi arasındaki sıkışmışlığının, zihninde dönüp duran düşüncelerinin, ruh halinin yansımalarını tepkilerle kendisine anlatıyordu bedeni. Yolunda gitmeyen şeyleri kendini kandırarak zihninde bir süre susturabiliyordu ama bedeni bu duruma daha fazla tepkisiz kalamıyordu. Kelimelere dökemediği, aklına takılan o hatırlamakta zorlandığı şey potansiyelini kullanmamasının ruhunda yarattığı ıstırap halinden başka bir şey değildi. Kendine verdiği sözleri pekala yerine getirebilir, potansiyelini gerçekleştirebilirdi. Bunu çok istemesine rağmen bir türlü yapacak gücü kendinde bulamıyordu. Önündeki en büyük engel de  bizzat kendiydi. Aklından geçen her kötü düşünceye önem verip ciddiye almaktan bir türlü eyleme geçemiyordu. Bu düşünceler çoğunlukla ilkel beynin hayatta kalma mücadelesi gereği, kendini güvende hissedeceği olumsuz telkinlerdi. O dönemler, asırlar önce geride kalmıştı. Onu dinlememesi gerektiğini çok iyi bilmesine rağmen, istediği adımı atamıyordu. Bildiklerini, yaşam pratiği haline bir türlü dönüştüremiyor, olduğu kişiyle olmak istediği kişiyi yer değiştirip sahneye koyamıyordu. Halbuki o kişi çoktan hazırdı. Şu an olduğu kişi buna müsaade etmek istemiyor, pabucunun dama atılmasını kabullenemediği için tüm karamsar düşünceleri, olumsuz yargıları, koz olarak kullanıyordu. Her zaman başkalarını hatırlatıyor ve seni bunca zaman böyle tanıdılar, sen olmak istediğin değil, olduğun kişisin gibi cümlelerle zihnini kısır bir döngüye sokuyordu. Buna bir son vermeliydi ve ilk adımını atmalıydı. Aklına takılan o şeyin içinde yarattığı huzursuzluğun, cama yansıyan yüzünün adeta gölgesine bürünmüş hâli ile konuşması bitince camın perdesini yavaşça kapatırken yıllar önce gittiği bir tiyatro oyununun sonunu hatırladı. Keşke böyle bitmeseydi, dediği bir oyundu bu. O oyuna müdahale etmek elinde değildi belki ama kendi yaşamına müdahale edebilirdi. Ya elindeki bu yaşamın kıymetinin farkına varıp istediği kişiyi yaşam sahnesine çıkaracaktı ya da bunu yapamadan sahneden bir daha çıkmamak üzere inecekti. Bunun kararını verecek olan da kendisiydi. Aklında dönüp duran düşüncelerle odayı turlarken gözlerini saatin üzerine çevirdiğinde yelkovanın bir arpa boyu yol gitmiş olduğunu gördü. Akrep on iki rakamının yelkovan ise sekiz rakamının üzerindeydi. Şu kısacık geçen sürede, öyle bir yorulmuştu ki zihnini susturmak için uyumayı seçti. Şimdi değil, yarın sabah yeni bir günle birlikte değişmeye başlarım diye geçirdi içinden. Hâl kısa sürmüştü. Sabaha bir şeyi kalmaz, hayatına kaldığı yerden devam ederdi. Bu daha kolaydı.

15 Yorumlar

  1. Yanıtlar
    1. Gidişata bakılırsa sürekli bu hâllere girip girip çıkacak,her seferinde bu sefer tamam değişeceğim diyecek ama sonrasında yine konfor alanını terk etmeyecek gibi duruyor sanki. Yaşadığımız birçok hâllerden bir hâl yalnızca okuduğunuz😀

      Sil
  2. Merhabalar.
    Hikayenin kahramanını iç dünyasıyla çok cebelleştirmişsiniz. Bu kadar merhametsiz olunmaz, bu iş eğer o gün hallolmayıp ertesi güne kaldıya çok zor bir süreç. Metni paragraflara bölseydiniz daha kolay okunurdu.
    Bu bir deneme midir? Arkası devam edeceğe benziyor. Çünkü, insanın bir şeye takılması kadar kötü bir şey yoktur. İnsan kendini o takıntıdan asla kurtaramıyor ve böyle takıntıların günlerce, haftalarca devam ettiğini bilirim. Hkiayemizin kahramanına yardımcı olun ve daha fazla işkence çektirmeyin.
    Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar olsun.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu, kısa bir öykü denemesidir diyebilirim. Bu herhangi bir kahramanın,anlık olarak herhangi bir hâlinin yansımasıydı. Belki başka kahramanların çeşitli hâlleri gelebilir ama bunun devamı olmayacak:) Teşekkürler😊

      Sil
  3. Kısa bir öykü denemesi demişsiniz, bence denemenin ötesinde harika bir yazı olmuş. O on dakika içinde yaşanılan duygu yoğunluğunu yazıya dökerek aksettirmenizi bir okur olarak sizi tebrik ediyorum. Kaleminize, beyninize sağlık olsun.

    YanıtlaSil
  4. Bir an olay panik atağa bağlanacak herhalde dedim. Hepimiz öyleyiz ya. Yarın başlarım diye diye başlayamıyoruz.

    YanıtlaSil
  5. Zaman zaman böyle oluyoruz, okurken bazı yerlerde kendimi gördüm:) Çok güzeldi, kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim:) Bunu dedirtebilmek benim için önemli aslında,her ne kadar yazdıklarımın hiçbir gayesi olmasa da🙂👋

      Sil
  6. stres bugünümüzün temel hallerinden, rivayet olunur ki tütün ürünlerinden daha zararlıdır, hallerimiz fena, bir an önce refaha , feraha kavuşmak dileğiyle.

    YanıtlaSil
  7. Sürükleyici bir yazı olmuş.Kalemine sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski