Gelin bir düşünelim



Biz, birilerinin cahil, aptal, asalak olduklarını düşünürken - gerçekten öyle olabilirler de olmayabilirler de - o birileri de bizim için aynı şeyi düşünüyor -ki bu ihtimal oldukça yüksektir - olabilirler. Esas mesele, herkesin kendini bu gibi tanımlardan soyutlayıp, münezzeh görüp başkalarına yakıştırmaları. Bir kişi(örneğin tanıdığımız bir arkadaş), sosyal medyasında dolanırken bir özlü, hicivli cümle görüyor. O cümleye, kendisini muhatap kılmadan beğeniyor. Sonra o cümle, sizin de karşınıza çıkınca kimin beğendiğini görüyorsunuz ve siz o beğenen kişiyi tanıyorsunuz. Üstelik beğendiği cümlede geçenleri kendi bünyesinde, karakterinde barındırdığını ve davranışlarıyla bunu açığa çıkarttığını biliyorsunuz ve gülüyorsunuz. Eminim yaşamıştır herkes böyle bir ya da iki an ve tanımıştır böyle kişileri az ya da çok. Nereye bağlamalıyım bu yazdıklarımı diye düşünüyorum. Şöyle söyleyeyim, herkes bazı zamanlarda aptal gibi davranabilir, herkes bazı konuların cahilidir ve yine herkes kendinin farkında olmayabilir; biz iyi olduğumuz şeyler üzerinden, o konuda bilgisiz, tecrübesiz olanlar üzerinde sözlerimizle, tavırlarımızla, farkındalığımızla hakimiyet kurunca onları suçlarcasına alaya alınca bilgili, görgülü olmuyoruz. Aksine onların gözünde ukalalaşıyoruz. Genelde olan bu. Peki, bu durum bizi ukala yapar mı? Belki... Böyle birisi de(yine biz kendimiz üzerinden gidelim) cahili olduğu, yabancısı olduğu bir yerde veya bir konuda oldukça çekingen davranıyor. Çünkü, onun başkalarına ettiği gibi bir muamele ile karşılaşmak istemiyor. Başkalarını yargılayıp etiketlemek çok kolayken aynı eleştirel yönümüzü kendimize çevirmek hem oldukça zor hem de tatsız. Biliyoruz ki eksiğiz, biliyoruz ki kusurluyuz. Ve yine bilmeliyiz ki bunun kadar doğal bir şey yok. Tek derdimiz kendimiz olması gerekirken, uğraşmamız, eğitmemiz, geliştirmemiz gereken, dünden daha iyi olmaya uğraşmak olmasıyken kendimizi tatmin etmek, eksiklerimizi kapatmak için bu şekilde bir yola başvuruyoruz. Bilmiyoruz ki aslında kendi eksikliğimizi kabul etmiş oluyoruz böyle davranarak. Ayrıca böyle davranınca karşıdaki kişinin, öğreneceği varsa da kendini kapatıyor ve çoğu zaman kendini savunma durumuna geçiyor ve sonra birinin yendiği, diğerinin yenilgiyi kabul etmediği bir yarışa dönüyor. Asla da kazananı olmuyor. İki tarafta gönüllerini, birbirlerini kırarak bu yarışı kaybediyorlar. Bahsettiğim durumun olası konuları da çoğunlukla din ve siyaset oluyor. Kara delikler aslında kara değilmiş biliyor musun diye tartışan hiç görmedim de duymadım da. Veya Nobel ödülünü niye falancası aldı diğerinin hakkıydı gibi tartışmalara da yine hiç şahit olmadım, olanı da duymadım. Herkes, kendince doğru gördüğü ve inandığı üzere kısır tartışmalara girerek, zafer kazandığına inanarak vakit geçirirken, kendi doğrularını sorgulama zahmetine girmek bir yana bunu aklına dahi getirmezken, kendisinin dışında çıkacak başka bir sese asla tahammül edemezken, kendi gibi olmayana neredeyse yaşam hakkı tanımazken dünya döne dursun ve biz de geliştiğimize, ilerlediğimize, en ahlaklının, doğrunun, yanılmazın kendimiz olduğuna inanmaya devam ede duralım fakat buna daha ne kadar devam edebiliriz, bundan pek emin olmasam da emin olduğum tek bir şey var, o da sanırım bu durumun düzeleceğini göremeyeceğimdir. Sevgilerimle...

Post a Comment

Daha yeni Daha eski