Genelleme-Etiket-Yargı
Ölüm-Hastalık
Genç yaşta biri, hastalığa yakalanınca konduramayız ona bu durumu da yaşlı birisi aynı hastalıktan ölünce normal karşılarız? Ölümün, yaşlanınca başımıza gelen bir şey olduğunu zannettiren, düşündüren nedir bize? Bir gün öleceğini bilerek yaşayan canlılar olarak bizler, ölümün bize çok sonra uğrayacağı yanılgısıyla onu unutmayı tercih ederek mi yaşıyoruz? Belki de öyle yapıyoruz. Her an, ölümü hatırlayınca ne olacak sanki diyebilirsiniz. Ben de bilmiyorum ama belki bu hayata daha sıkı sarılmamızı sağlayabilir, ya da onu umarsızca yaşamamızı; her andan tat almamızı da sağlayabilir, her anı zehir de edebilir. Ama ne olursa olsun bu dünyadaki en kesin şey, kendisi ve böylesine kesin bir şey de kolay kolay akıldan çıkmasa gerek. Kesinliğinin yanında, biraz kendini beğenmiş bir havası da yok değil zira kendisini sürekli hatırlatarak zaten hiç unutturmuyor. Bazıları için ise ölüm olmazsa olmaz. Ya olmasaydı diyorlar ne yapardık şu dünyada sonsuza dek. Önünde uzun yıllar olduğunu sananlardan-yani genç olanlardan- sıkılanlar da var, yaşı doksana dayanıp doyamayanlar da var. Dünya, kimileri için tüm yıl boyunca çalıştıktan sonra tatil yapmak üzere çıkılan bir yazlık yeri-ve gerçekten de hayat o tatil kadar kısa- kimileri içinse o tatilin, hiç bitmesini istemeyen tatilcilerin duyguları gibi. Yaptığım bu benzetmede ölüm ise tatil bittikten sonraki o dönüş yolu. Eve vardığınızda ve ertesi gün işe başladığınız da hissettiğiniz o duygu neyse kimileri için de ölüm sanki o...
Hayal Kırıklığı
Hepimiz, kendi beslediğimiz zihinlerde o zihinlerle algıladığımız çevrede yaşıyoruz. Çevre, aynı gibi dursa da, çoğu insan için sadece algıladığından ibaret. Zihnimizi kim bilir nasıl besliyoruz. Hayat boyu karşılaşacağımız insanlar nasıl besliyorlar. Herkes, kendi gibi sanmak, bakmak, görmek istiyor herkesi, her yeri ve şeyi. Ama çoğu zaman sonuç, hayal kırıklığı. İyi şeylere(kitap, terapi, eğitim vs.) iyi insanlar, hassas ve naif, kırılgan, dürüst, erdemli vb. insanlar ulaşmaya; kendilerine bir şeyler katmaya, kısacası insan olmaya çalışırken, uğraşırken, didinirken asıl o şeylere ulaşması, faydalanması, okuması, gitmesi gereken insanlar, bunlara hiç ihtiyaçları yokmuş gibi büyük bir pişkinlikle yaşamaya devam ediyorlar. Onca iyi şey, aslında zamanla kötüler, kötülükler olmasın diye varken bazı insanların bu kayıtsızlıkları midemi bulandırıyor. Üstelik bu şeyleri talep edenler zayıf, etmeyip ihtiyacı yokmuş gibi görülenler güçlü görülüyor. Bozulmuşluğu, kokuşmuşluğu tahmin edebiliyor musunuz?
Özgür İrade
Üniversitedeki seçmeli derslerinizi düşünün. Adı seçmelidir ama biz sadece seçilenlerin içinden seçim hakkına sahibizdir. Seçim yaptığınız için özgür olduğunuzu sanabilirsiniz ama o derslerin hiçbirini siz oraya koymadınız...
"Ölümü çokça hatırlayınız" ikazı var ama açıkçası biz hatırlamak istemiyoruz. Hatırlasak da anlık hatırlayıp geçiyoruz.
YanıtlaSilMutlak özgürlük yoktur zaten hayatta. Birilerinin izin verdiği kadar özgürsünüzdür. Özgürlüğün tanımı da herkese göre değişir zaten.
👍👍🙂
YanıtlaSilblogunuza ilk defa denk geldim. hayatın içinden ve insanın anlamlandırmakta zorluk çektiği çok güzel noktalara değinmiş olduğunuzu söylemek isterim. özellikle ölüm konusunda değindiğiniz noktaları okuyunca aklıma en son okuduğum kitap geldi. Svagito R. liebermenister "sevginin kökleri" isimli kitabında şöyle der: "doğa, ölüm konusunda iyi ya da kötü herhangi bir yargıda bulunmaz. Genç yaşta ölmek de erken yaşta ölmekte doğa için sadece iki farklı kaderin sonucudur, biri diğerinden daha önemli değildir. Erken ölümü büyük bir trajedi olarak değerlendirmemiz ve ölümü mümkün olduğunca ötelenmesi gereken bir felaket olarak görmemiz tamamen insani düşüncelerimiz yüzündendir. Ölümün tarafsızlığını anlayabilirsek zor bir hayat yaşamış ya da erken yaşta ölmüş kişileri de onlara acımadan anmayı başarabiliriz. Ayriyeten "Karşısındakini çok seven ama bunu hiç belli etmeyen, belli etmekten çekinen biri, şu kısa hayatta neyi amaçlamaktadır? bu cümleniz her zaman düşündüğüm ve anlamlandıramadığım bir konu. bu konuya değinen biri olarak sizce neden insan çok sevdiği halde bunu belli etmek istemez? kaleminize sağlık diyorum başarılar diliyorum.
YanıtlaSilÖncelikle hoş geldiniz :) teşekkür ediyorum güzel düşünceleriniz için. Sorunuza gelecek olursam şunları söyleyebilirim. Ataerkil toplumlardaki baba figürünü düşünün. Çocuklarını çok sever ama bunu onlara belli etmez. Belki şımarmasınlar diye belki babalarından öyle gördükleri için belki de baba figürüne yüklenen anlamlardan dolayı. Baba, sert olur, otoritedir, ağlamaz vs. Dolayısıyla sevgi sözcükleri sarf etmek zayıflık olarak algılanmış. Diğer taraftan sevdiğine sevdiğini söyleyemeyenler genelde reddedilmekten korkarlar. Bu durumu kendilerine yediremeyebilirler yada reddedildikten sonra yaşayacakları utanç duygusundan, bir daha o kişinin yüzüne bakamayacak olmaktan vs. olabilir. Bunları yaşamaktan korktukları için de söylememeyi tercih ediyor olabilirler. Tekrar teşekkür ederim, blogumu takip etmeye devam edin :)
YanıtlaSilteşekkürler cevabınız için. ataerkil toplumlar için yanlış bulduğum bir şey bu konu. bir çocuk için anne sevgisi kadar baba sevgisi çok önemlidir. gerekirse şımarsın ki şımardığı şey baba sevgisi olsun yeter ki. babalar zaten böyledir kalıpları yıkılmalı ama dediğiniz gibi ataerkil bir toplumda pek de mümkün görünmüyor sanki. sevgi denen şeyin günümüzde basite indirgendiğinden yola çıkarak; sevgi, bi insanı sevdiğinde reddedilebilecek olmaya değer bir şey mi?
SilEvet, size katılıyorum. Sevgi, reddedilebilecek olmaya değer mi sorusu belki kişiden kişiye değişir ama şöyle cevap vereyim. Bir söz var ne yaparsan yap pişman öleceksin, ya yaptıklarınla yada yapmadıklarınla. Bir söz de şöyleydi yaptığın şeylerden pişman olmak, yapmadığın şeylerden pişman olmaktan daha iyi gibi bir sözdü. Yani iki şekilde de pişman olsan dahi en azından yaparak pişman olmayı yeğleyen bir söz. Böyle cevaplamış olayım sorunuzu :)
YanıtlaSilÇok keyifli bir yazı olmuş. Seçmeli dersler meselesine ayrıca katılıyorum:)
YanıtlaSilHoş geldiniz, çok teşekkür ediyorum :)
SilBeautiful blog
YanıtlaSilThank you
SilPlease read my post
YanıtlaSilof course
SilKoşullar değişirse fikirler de değişebilir. Çok zigzag çizmedikçe esneklikler olmalı fikirlerde.
YanıtlaSilEvet,olmalı ama gerektiğinde zigzag da çizmekten kaçınılmamalı. Örneğin sokrates fikirleri uğruna ölmeyi tercih etti ve çok erdemli bir hareketti fakat bugünden bakınca hiç de rasyonel değil. Yaşamayı seçseydi fikirlerini yine bir şekilde yaşatabilirdi...👋
SilÖzgür irade kısmına harfiyen katılıyorum.
YanıtlaSil🙂👍
SilMerhabalar.
YanıtlaSilYazınızı okudum. Ben yazınızın "Ölüm - Hastalık" parağrafıyla ilgili bir yorumda bulunmak istiyorum. Eşim ve ben yakınlarımızdan çok genç yaşlarda kardeşler ve yeğenler kaybettik. Taziyeye gelen kadın misafirler; eğer ölen genç, evli ve çocuklu biriyse, "Allah onun ömrünü çocuklarına versin" diye dilekte bulunurlar. Ben buna dua demiyor, sadece dilek diyorum. Çünkü böyle bir dua olmaz! Olsa olsa bu ancak dilek olur.
Eğer ölen kişinin yaşı gençse, ölümü o gence yakıştıramazlar. Çünkü ölmenin bir yaş aralığı vardır. İşte 80-90 gibi. Eğer ölen genç 36 yaşında öldüyse, 80'e varmaya ne ister? 44 yıl ister, işte bu 44 yıl o genç yaşta ölenin ömrüydü, o kadar yaşayamadığı için kalan ömrünü Allah'tan çocuklarının ömrüne ilave edilmesini diliyor. Eğer çocukları da genç yaşta ölecek olurlarsa, ölmesinler, genç yaşta ölen babalarının 44 yıllık ömrünü Allah bu çocukların ömrüne ilave etsin. İşte benim memleketimdeki yaklaşım bu. Bazen erkekler arasından da böyle garip dilekte bulunanlar çıkıyor. Ben de daha bu zamana kadar böyle dilekte bulunan hiç kimseyi bozmadım. Hem misafir, hem de taziye için geliyorlar. Atalarından öğrendiği ve duyduğu dilekleri onlar da şuursuz ve bilinçsiz sadece taklit ederek kullanıyorlar.
Bir de yine ölen biri için gelen misafirlere yemek ikram edilir. Cenaze evinde bulunan hoca, hoca yoksa biri bir yemek duası yapar ve herkes okur ve amin der. Arkasından da cenaze sahiplerine "geçmişlerinizin ağzında bulunsun" diye dilekte bulunurlar. Ben buna da dua demiyorum, çünkü böyle dua metni olmaz, olsa olsa bu da sadece dilekten ibaret olur. Geçmişden maksat vefat eden kimselerdir. Verilen yemek , vefat edenin nasıl ağzında bulunur? Bu mümkün mü? İşte bu da benim yöremdeki yanlış dileklerden biri.
Çok güzel konulara değinmişiniz. Aslında diğer bölümlerle ilgili de bir şeyler yazabilirdim ama, yorum metni fazla uzun olmasın diye hep gayret ediyorum.
Sağlıcakla kalın.
Merhabalar, katkınız için teşekkür ederim. Siz yazın uzun olsun fark etmez ben okurum🙂 sevgiler👋
Silevren sürekli bir değişim ve dönüşüm üzerine kurulu dolayısıyla insan da sürekli kendini yenilemeli:)
YanıtlaSilKesinlikle🙂👍
SilGeç gelen yorumlar da yerine ulaşır değil mi? Konu başlığı ne güzel olmuş. Farklılık yaratan her şey daha farklı algılanıyor. Alt başlıkların her biri hakkında sayfalarca yazılabilir.
YanıtlaSilBloğunuzun ilk günlerinde "Hakkımda" başlığı altında Schrödinger'in dolabından söz etmiştiniz. Dolap açıldıkça içindeki güzellikler de sergileniyor. Ve sonraki dökülecekleri merakla beklemeye başlıyor insan.
Bu yazınızda özellikle "Hayal Kırıklığı" ve "Özgür İrade" konularında katkıda bulunmak isterdim. Sağlıklı günlerde dolabınızı zaman zaman aralamak için bloğunuza uğrarım umarım.
Yazılarınız kalıcı olsun diliyorum.
Çok teşekkür ederim, çok mutlu etti beni bu yorumunuz 🙂 katkılarınızı kesinlikle okumak isterim. Umarım her şey yolundadır. Selam ve sevgilerimle👋
SilYorum Gönder